Kendimi kalın camlı, kirli, dolayısıyla bulanık, eski bir vagon penceresine benzetiyorum. Yıllar boyu sürmüş yolculuklardan sonra, enikonu yorgun düşmüş bir pencere!
Üstüne nice görüntüler, ışıklı kentler ve onların gölgeleri düşmüş bir aydınlık düzlem! Birden ani bir biçimde parçalanıyor, sanki bir yere çarpıyor ya da bir şeyler ona çarpmakta. Sonra, geride en ufak bir iz bırakmadan yok oluyor. Arkasında hiçbir parça, hiçbir leke, hiçbir anı kalmıyor. Tüm varlık ortadan kalkıyor, yok oluyo ...